Mitolojide Kahramanlar, Karakterler

  Karakter

En az tanrı, tanrıçalar kadar bol olan karakterler, kahramanlar için ayrı ayrı sayfalar açmak elbette mümkündü fakat bu hem okunurluğu zorlaştıracağı hem de zahmetli olacağı için çoğunu bir sayfada toplamaya karar verdik. Nasıl olsa aramada bulunuyorlar.

Akdeniz Mitolojisi (Yunan – Roma)

Abas: İlyada’da adı geçen Abant’lar boyuna adını veren kahraman. Poseidon ile su perisi Arethusa’nun oğlu.

Aigyptos oğullan amcaları Danaos’un kızlarıyla zorla evlenince, gerdeğe girdikleri gece kanları tarafından öldürülürler. Yalnız Hypermestra kocası Lynkeus’u esirger, ikisinin birleşmesinden Abas adlı bir erkek çocuk doğar (Tab. 10). Abas Argos’ta kral olur, evlenerek Akrisios’la Proitos’u meydana getirir. Akrisios’tan Danae, Danae’den Perseus doğar.

Acca Larentia Roma’nın kuruluş efsa-nesi’nde sözü geçen çoban Faustulus’un karısı. Kocasının dağda bulduğu Romulus ve Re-mus bebeklerini benimser ve kendi on İM çocuğuyla birlikte büyütür (Romulus).

Roma’nın kuruluş dönemlerinde güzelliğiyle ün salmış bir kız. Bir bayram günü Hercules tapınağında tanrı ile tapınak bekçisi bahse girişirler, zar oyununda kim kazana-‘ caksa “ötekine bir ziyafet çekecek ve bu güzel kızla yatmasını sağlayacaktır. Oyunu Hercules kazanır ve Acca ile sevişir. Kız sonraları zengin bir Etrüsk’le evlenir ve yaşlı kocası ölünce bütün varlığını Roma halkına bağışlar.

Admete Bir Samos (Sisam) efsanesine göre, Perseus soyundan olan Admete Argos’ta tanrıça Hera tapınağının rahibesiymiş. Elli sekiz yıl bu tapınağa hizmet ettikten sonra, babası Eurystheus ölünce Argos’tan kaçmak zorunda kalmış. Tanrıçanın heykelini yanına alarak Sisam adasına sığınmış. Bir süre sonra Argos’luların parayla tuttukları korsanlar Hera heykelini kaçırmaya kalkışmışlar, ama gemiye bindirilen heykel yelkenlerin açılmasına engel olmuş, tanrıça böylelikle Samos’ta kalmak istediğini belli etmiş. Samos Hera’sı diye anılan ünlü bir heykel İlkçağ arkaik sanatının en önemli yapıtlanndan sayılır. Sisamlılar Hera ve Admete adına yılda bir bayram yaparlardı.

Admetos: Pherai (bugün Elestino) şehrinin kralı. Delikanlı olarak Kalydon avına ve Argonaut’lar seferine katılmış. Kyklop’ları öldürdü diye bir yıl Olympos’tan sürülen Apol-lon’u sığırtmaç olarak kullanmış (Apotlon, Kyklop lar). Pelias’ın kızı Alkestis’e gönül veren Admetos onu elde etmek için arabasına bir aslan; bir de yaban domuzu koşmak zorunda kalınca Apollon tanrı ona yardım etmiş ve Admetos Alkestis’i almış, ne var ki düğün günü Artemis’e kurban kesmeyi unuttuğu için, tanrıça gerdeğini yılanlarla doldurmuş. Apollon Admetos’u bu beladan kurtarmış, bununla da kalmayıp Admetos’un kaderini de değiştirmeyi başarmış: Kader Admetos’un ölümü için saptadığı gün Pherai kralı yerine ölecek başka birini bulursa ertelemeye razı olmuş. Ama o gün gelince Admetos yerini alacak kimseyi bulamamış: Ne anası, ne babası, ne uşağı, kimse ölmek istememiş, yalnız genç karısı Alkestis kendisini feda etmiş. Alkestis Hades’e indikten sonra Herakles tarafından kurtarılır (Herakles). Deli Dumrul efsanesine de konu olan bu motifi Euripides “Alkestis” adlı tragedyasında işlemiştir (Alkestis).

Agamemnon: Agamemnon Yunan mythos’unda tektir, eşsiz bir tiptir, yalnız İlya-da’da değil, efsaneler boyunca onun simgelediği kavramı onun kadar etkin ve belirgin niteliklerle canlandıran başka bir kişi yoktur. Agamemnon kraldır, krallar kralıdır, her biri bir bölgenin yönetimini elinde tutan birçok derebeylerinin başında, onları ordularıyla birlikte yöneten başkomutandır. Buyruğuna tek sınır, bölgesel kralların toplantısında çizilir, bu kurultayda da başlıca kural danışmadır. Yunan mythos’u tanrılar tanrısı Zeus’un üstünde, ondan üstün bir güç bulunduğunu gösterdiği gibi, krallar kralı Agamemnon’un kişiliğinde de krallığın hem erdemlerim, hem de eksik ve zayıf yönlerini önümüze serer. Bu bakımdan destana olduu kadar, tragedyaya da esin konusu olmuştur Agamemnon.

İlyada’nın üçüncü bölümünde Helene surların üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Tro-yalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Aga-memnon’u “hem iyi bir kral, hem güçlü bir savaşçı” olarak tanıtır. Agamemnon’un krallık yetkisi Zeus’tan gelmiştir. Homeros onun asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken (İl. 11, 100 vd.), soyunu Pelops’a kadar götürür, başka bir efsane koluna göre Agamemnon’un ilk atası Tantalos’tu. (Tab. 14 ve 15). İlyada’da Pelops oğullarının kan davasından söz edilmez, krallık normal yoldan Pelops’tan Atreus’a, Atreus’tan Thyestes’e ve ondan Agamemnon’a aktarılır; Atreus ile Thyestes arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun sonucunda İşlenen korkunç suçlar daha çok tragedyaya konu olmuştur (Atreus). Ama destan Agamemnon’u bir krala özgü bütün nitelikleriyle canlandırır. Bu kral portresi üstünde durmaya değer. tlyada’nın konusu, Agamemnori ile Akhille-ııs arasındaki kavga Agamemnon yüzünden kopar. Ve bu kavgada krallar kralının tutumu, karakteri ve kişiliği bütün açıklığıyla ortaya serilir. Agamemnon kraldır ve her kral gidi kendi çıkarını, istek ve buyruklarını emrindeki insanlannkinden üstün görmekte ve bu İnanışa göre davranmaktadır. Tutsağı Khry-sels’i geri vermek istememesi, vermek zorunda kalınca Akhilleus’unkini almakta hiçbir sakınca görmemesi kavganın asıl nedenidir. Bu olayda karşısına çıkan kim olursa olsun paylar, tersler, hiçe sayar (İl. I, 102 vd.). … Kalktı hırsla gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreus oğlu, kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği, yanıyordu iki gözü yalım yalım… Apollon’un Akha’lara gönderdiği salgının nedenini bilen Kalkhas bu öfke karşısında çekinir gerçeği söylemeye (İl. I, 78 vd.). Kızdıracağım biliyorum Akha’lartn saydığı adamı , o adamın bütün Argos’lulara her yerde sözü geçe r. Kral azgın olur kızınca ayak takımından birin e, bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz kinin i, dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu. Ama Agamemnon ne Kalkhas’ı dinler, ne de onun sözlerine uyulmasını salık veren Ak-hilleus’u, bildiğini yapar. Bu davranışı tepki uyandırır. Tepkinin, yalnız kavgaya tutuştuğu Akhilleus’tan gelmemesi, ordunun alt= tabakasını simgeleyen bir askerin de kralı en ağır sözlerle kınaması dikkati çeker. Halkın yöneticisini eleştirmesi dünya yazınında ilk kez görülmektedir burada. Bu eleştiri Akhilleus’un ağzından şöyle dile gelir. “Ey doymak bilmek adam… Seni gidi edepsiz, çıkarma düşkün yürek… Seni şarap fıçısı, seni it gözlü, seni geyik yürekli… Halkını kemiren bir kralsın sen”. (İl. I, 122, vd.). Ama yiğidin sözlerinden daha da şaşırtıcıdır Thersites’in, halktan bir adamın kralı kınaması(Thersitesj. Bu eleştiri yalnız kralı degil, feodal Akha düzeninin tümünü kapsamaktadır (İl. II, 225 vd.). Gene mi bir fisteğin var, Atreus oğlu? Barakaların tunçla, kadınla dolu. Bir şehri alır almaz biz Akha ‘lar onları sana verdiydik ilk peşin. Bir dealtın mı istiyor canın şimdi? Tutup getirelim Troya’Mardan birini, gelsin babası kurtulmalık versin sana,altınla versin sana, öyle mi? Taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp kalkmaya , bütün gözlerden uzakta, kapatmaya kendine ? Başbuğsun, yakışık almaz Akha oğullarını yıkıma sürüklemen. Size diyorum Akha oğulları, hey, Akha oğulları denmez size artık, Akha kadınları demeli, sizi aşağılık herifler sizi, Hadi yurda dönelim gemilerimizle, tek başına bırakalım Troya’da onu, otursun onur payının üstüne. Yardım etmeyelim de görsün sonunu, Saygısızlık etti Akhllleus’a, en üstün yiğidimize, aldı onur payını, yoksun bıraktı onu. Akhilleus’un içinde büyük bir kin yok gene de; hem gevşek davranmasaydı sana, Atreus oğlu, bu senin son küfrün olurdu ona. Bu sorunu Akha ordusunun nasıl çözümlediği de ilginçtir. Athena’nın verdiği esinle Odysseus sıraları dolaşıp şöyle yatıştırır herkesi (İl. II, 193vd.): …bilemezsin Atreus oğlunun niyeti ne? Akha oğullarını yokluyor şimdi o, ama ezecek yakında başlarını… Öfkelenip de Akha’lara yıkım getirmesin sakın , Zeus’un beslediği kralların amansızdır öfkesi… daha güçlüdür onlar senden. Sense savaştan anlamaz korkağın birisin. Ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta geçer.

Hem biz burada hepimiz kral değiliz ki. Her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz, bir tek baş olmalı, bir tek kral. Kurnaz Kronis oğlu şu değnekle bütün yetkileri size krallık etsin diye verdi Agamemnon

Agamemnon gene de bir zorba olarak gösterilmez llyada’da, aslında talihsiz bir adamdır: Akhilleus’u kırdığına bin pişman olur, barışmak için ödün vermeye razıdır. Yiğidin olumsuz tepkisiyle karşılaştıktan sonra, bir daha aynı uysallığı gösterir ve özür dileyerek barışır (İl. XIX, 85 vd.). Her davranışında sanki bir sakarlık vardır Agamemnon’uh: Au-lis’te avlanırken Artemis’i kızdırması, bu yüzden kızı İphigeneia’yı kurban etmek zorunda kalışı bu kralın hatalarını ne kadar pahalıya ödediğini gösterir (İphigeneia). Karısının ve onun âşığı olan kendi amcaoglunun elinden öldürülmesi bile aynı yarı komik, yarı trajik kaderin belirtisidir (Klytaimestra, Aigisthos). İlyada onun kahramanlıkları ve öldürdüğü Troyalı yiğitlerin adıyla doludur, ama Agamemnon burada da tam başarılı değildir, ne savaşta bir Akhilleus ya da bir Aias olabilir, ne de kurultayda bir Nestor ya da Odysseus gibi üstün bir akıl gösterebilir. Onun kişiliğinde Homeros ve yolunu izleyen bütün ozanlar krallık kurumunun kusur ve eksikliklerini ortaya sermek istemişlerdir sanki.

Agenor: Epaphos’un oğlu, lo’nun torunu olan Agenor tanrı Zeus’un soyundandır (Tab. 10). Io inek kılığında dünyayı dolaştıktan sonra Mısır’a gelir, orada Zeus’tan olan oğlu Epaphos’u doğurur, Epaphos da Nil tanrısı Neilos’un kızı Memphis’le evlenir ve Libya adında bir kızları olur. Afrika’nın bir bölgesine adını veren bu kız tanrı Poseidon’la birleşerek ikiz doğurur: Agenor ile Belos. Belos Mısır’a, Agenor ise Fenike’ye yerleşir. Tyr ile Sidon kentlerinin kralı olur. Kızı Europe tanrı Zeus tarafından kaçırılınca Agenor oğulları Kadmos, Phoiniks ve Kiliks’i kız kardeşlerini aramaya gönderir, bulup getirmedikçe dönmemelerini buyurur. Hiç biri de geri gelmez, Akdeniz çevresinde kentler kurup yerleşirler

Aglaie: Adı parlak anlamına gelen Aglaie Zeus ile Eurynome’den doğmuş üç Kharit tanrıçanın biridir (Kharit’ler). Hesiodos’a göre Aglaie Kharit’lerin en gencidir ve tanrı Hephaistos’la evlenmiştir.

Aglauros: Atina kralı Kekrops’un üç kızından biri. Tanrıça Athena, içinde Erikthonoios’u sakladığı sepeti ona verip sakın açmamasını söyler. Ama kardeşleri Herse ve Pandrosos’la birlikte Aglauros merakını yenemez ve sepeti açarlar, içinde yılanlarla sarılı bir bebek görünce korkudan çıl-dırarak Atina Akropolünden aşağıya atarlar kendilerini (Erikhthonios).

Agron: Kos (Istanköy) adasında Byssa ve Meropis adlı İM kız kardeşiyle yaşayan ve yalnız toprak işleriyle uğraşan bir delikanlı. Bu üç kardeş toprak tanrıçasından başka hiçbir tanrıya saygı göstermedikleri için ceza olarak kuş biçimine sokuldular: Meropis baykuş oldu, Byssa martı oldu, Agron da yagmurkuşu haline dönüştürüldü.

Aia: Yun. “aia” veya “gaia” toprak demektir. Aia, Kolkhis ülkesinin eski adıdır (Argo-naut’lar).

Aiaie: Odysseia’da büyücü tanrıça Kirke’nin adasına verilen ad (Kirke).

Aiakos: Yunanlıların en dürüstü, en dindarı diye anılan Aiakos, Zeus’la su perisi Aigi-na’nın oğludur (Tab. 21). Anasının adını alan Aigina adasında kral iken uyruklarının hepsi vebadan ölmüş, Aiakos da babası Zeus’a yalvarmış ki adada bol sayıda bulunan karıncaları insana dönüştürsün. Baştanrı oğlunun bu dileğini yerine getirmiş. Karıncalardan dogma bu adamlara Myrmidon’lar (Yunanca “myrmeks” karınca demektir) denmiş. Aia-kos’un torunu Akhilleus sonraları Myrmidon’ları kendi ordusu olarak Troya seferine götürmüştür.

Tanrıların çok sevdiği Aiakos’tan Yunanlılar bir dilekte bulunmuşlar: Ülkelerini kasıp kavuran kuraklığa son vermesi için Zeus’a yakarmasını istemişler ve Zeus bu dileği de yerine getirmiş.

Aiakos’un Aigina’dan Telamon ile Peleus, bir denizkızı olan Psamathe’den (Yun. Kum) Phokos (Yun. Fok balığı) adlı bir 03lu olmuş. Phokos’un atletik yarışmalarda başarılarını kıskanan ağabeyleri Telamon ile Peleus kafasına bir disk atarak öldürmüşlejr onu. Aiakos da hak yerine gelsin diye sürmüş oğullarını Aigina’dan. Bu hakseverliği ona öldükten sonra Hades ülkesinde yargıç olmayı sağlamış. Gerçi Ho-meros destanlarında Aiakos’un böyle bir sıfatı yoktur, ama Platon onu ölüler yargıcı olarak gösterir ve Asya’lı Minos ile Rhadamanthys’in yanıbaşında Avrupa’dan gelen ruhları yargıladığını ileri sürer (Gorgias, 524a).

Aigina: Irmak tanrı Asopos’un kızı (Tab. 21). Aigina’ya tutulan Zeus onu Oinone adasına kaçırır. Aigina bu adada Aiakos’u doğurur. Sonradan Aktor’la evlenip, Patroklos’un babası olacak Menoitios’u dünyaya getirir. Aiakos bir süre sonra adaya bir Pelasg soyu yerleştirip Oinone’ye anasının adını vererek Aigina der (Aiakos).

Aigis: Homeros destanlarında tanrı Zeus ve Athena’nın kalıp sıfatlarından biri de “aigis taşıyan”dır. Aigis, Zeus’un Girit mağarasında kendisini emziren keçi Amalt=heia’nın derisiy-le yaptığı bir kalkandır. Yılanlarla çevrili, ortasında bir Gorgo kafası bulunan aigis kalkanı korku salarak orduları bozguna ugratırmış. Zeus’un Titanlara karşı savaşında kullandığı ve kendisinden başka yalnız Athena’ya verdiği bu kalkan kudretin bir simgesi olmuştur.

Akontios: Keos adasında yaşayan çok yakışıklı bir delikanlıymış. Günün birinde Artemis şenliklerine Delos’a gitmiş ve yolda Atina’nın en soylu ailelerinden birinin kızı olan Kydippe’ye rastlamış. Görür görmez de tutulmuş ona. Ama soylu olmadığı için kızı kendisine vermeyeceklerini bilen Akontios bir düzene baş vurmuş, bir ayva alıp üstüne şu sözleri kazmış: “Artemis tapınağı üzerine ant içiyorum ki ben Akontios’a varacağım!” ve ayvayı kızın önüne atmış. Ayvayı eline alan Kydippe üstündeki yazıları yüksek sesle okumuş, meyveyi sonra da fırlatmış atmış, ama yemini yemin sayılmış. Atina’ya döndükten sonra babası kızını üç kez nişanlamış, ama tanrıça Artemis hep bir hastalık çıkararak kızın evlenmesine engel olmuş. Delphoi tanrı sözcüsü Akontios’un düzenini açığa vurunca Kydip-pe’yi Akontios’a vermekten başka çare kalmamış.

Akrisios: Abas’ın Proitos ile Akrisios adında ikiz oğullan olmuştu (Tab. 10). Ataları Aigyptos ile Danaos’un düşmanlığını özlerinde taşıyan bu ikizler daha ana karnındayken dövüşmeye başlamışlar. Babalan ölünce Argos’ta kimin kral olacağı konusunda birbirlerine girmişler. Uzun bir savaştan sonra üstün gelen Akrisios Proitos’u Lykia’ya sürerek tahta oturmuş. Proitos da Anadolu kıyılarında kral lobates’in kızı Anteia ile evlenmiş, kıyısından aldığı bir ordu ile Yunanisan’a dönmüş ve Kyklop’ların koca taşlardan bir surla çevirdikleri Tiryns’e kral olmuş. İkiz kardeşler de bir anlaşmaya varmışlar. Argos ilini ikiye bölerek hüküm sürmüşler. Akrisios’un Danae adlı bir kızı vardı, bir oğlu da olsun diye Delphoi tapınağına başvurduğunda, tanrı sözcüsü Danae’nin bir erkek çocuk doğuracağını, ama torununun kendisini öldüreceğini bildirmiş Akrisios’a. Telaşa düşen kral, kızının herhangi bir erkekle ilişki kurmasını önlemek için çepeçevre tunçla örtülü bir odaya kapatmış onu. Ama Zeus gönül vermişmiş Danae’ye, çarasini bulmuş,altın yağmuru halinde akmış çatı aralığından Danae’nin içine kadar. Danae Perseus’u doğurmuş. Olup bitene akıl erdiremeyen Akrisios kızıyla torununu bir sandığa kapatarak denize atmış. Ana-oğul Seriphos adasında karaya çıkmışlar. Perseus binbir kahramanlık yaptıktan sonra Argos’a dönmek istemiş. Haberi alan kral Tesalya’da Larissa şehrine kaçmış. Kader gene de yakasını bırakmamış: Bir rastlantıyla Larissa’da düzenlenen yarışmalara katılan Perseus disk atarken, yel almış attığı diski Akrisios’un kafasına indirmiş, Argos kralı da böylece ölmüş (Danae, Perseus).

Aktaion: Çoban Aristaios’la Autonoe’nin oğlu, Thebai’li bir avcı (Tab. 18). At adam Kheiron’un Kithairon dağlarında yetiştirdiği Aktaion öyle yaman bir avcı olmuş ki, onun üstüne yokmuş bütün bölgede. Gurura kapılmış Aktaion, tanrıça Artemis’ten de usta avcı olmakla övünmüş, bununla da kalmayıp günün birinde tanrıçayı derede yıkanırken çıplak görmüş. Bu küstahlığa içerleyen tanrıça Aktaion’u bir geyik haline dönüştürmüş ve elli köpeğini de üstüne salmış. Parçaladıkları geyiğin kendi efendileri olduğunu anlamayan köpekler uluyarak Aktaion’u aramaya koyulmuşlar, böylece Kheiron’un mağarasına kadar gelmişler. At adam da hayvanları avutmak için Aktaion’a benzer bir heykel yapıp önlerine dikmiş (Kheiron).

Aleksandros: Priamos’un oğlu Paris’in başka bir adı (Paris).

Alekto: Öç tanrıçaları Erinys’lerin biri. Adı “öfkesi dinmez, barışmak bilmez” anlamına gelir (Erinys),

Alkaios: Perseus ile Andromeda’nın oğlu, Amphitryon’un babası (Tab. 13). Amphitr-yon yiğit Herakles’in ölümlü babası olduğundan, Herakles’e ilkin Alkaios oğlu anlamına gelen Alkides adı verilmiş, sonra değiştirilmişti (Herakles). Yiğit birçok şiirlerde bu isimle anılır.

Alkathoos: Pelops ile Hippodameia’nın oğlu. Atreus ile Thyestes’in kardeşi (Tab. 14). Oğullarından biri bir aslan tarafından parçalanan kral Megareus kızını canavarın hakkından gelecek adama vereceğini bildirince. Alkathoos bu işe talip olmuş ve aslanı öldürmüş. Böylece kızla birlikte krallığı da elde etmiş. Kaynatası Megareus’un kurduğu Megaira şehri Girit’lilerin saldırısına uğrayınca, yıkılan surları yeniden yapmakta tanrı Apollon Alkathoos’a yardım etmiş. Tanrı bu işi yaparken lyra’sını bir taşa dayamış, o taş tarihsel çağlarda da, üstüne vurulduğu zaman ses çıkarılmış.

Alkestis: Pelias’ın kızı, Admetos’un karısı (Tab. 22). Kadınlar arasında yiğitlik ve fedakârlık örneği olarak gösterilen Alkestis Euri-pides’e en güzel tragedyalarından birini esinlemiştir. Genç ve güzel Alkestis kocası Admetos uğruna ölmeye razı olur (Admetos). Zehri içmiş, can vermiş ve cenazesi mezara indirilmiştir ki, ağıtlarla, iniltilerle çınlayan saraya Admetos’un dostu Herakles çıkagelir. Alkestis’in öldüğünü duyunca, ölüm tanrı Thanatos’un peşine düşer, onunla boğuşur ve Alkestis’i kolları arasından koparıp Admetos’a geri getirir. Bir başka anlatıma göre, ölüler ülkesinin acıma nedir bilmeyen tanrıçası Persephone Alkestis’i görünce yumuşamış ve onu daha genç ve daha güzel olarak yeryüzüne, diriler araşma geri göndermiş.

Alkides: Herakles’e verilen bir addır (Alkaios, Herakles).

Alkidike: Salmoneus’un karısı, Aison ile îason’un ataları (Tab. 22).

Alkimede: Aison’un karısı, lason’un anası (Tab. 22).

Alkinoos: Agamemnon İlyada’nın sevimsiz kralıysa, Alkinoos Odysseia’nın sevimli, konuksever, uygar ve halksever kraldı. Bugün Korfu adası olduğu genellikle benimsenen Sklıerie’ye yerleşmiş, denizci bir ulus olan Phaiak’ların başıdır. Alkinoos, ülkesinin önderleri, danışmanları ile birlikte yönetir ulusunu, on İM kralın on üçüncüsü sayar kendini.

Ama biz Alkinoos’u Homeros’un arzından dinleyelim, Odysseia’da bundan daha güzel, daha cana yakın, tadına doyulmaz bir parça yoktur. Phaiak’ları şöyle anlatır (Od. VI, 4 vd.): Eskiden Phaiak ‘lar engin Hypereia ‘da otururdu, güçte üstün, zorba Tepegözlere yakın, Tepegözler onların topraklarım boyuna yağma ederlerdi. Tanrı yüzlü Nausithoos on/arı kaldırdı, götürdü, yerleştirdi Skherie ‘ye, alın teriyle yaşayan insanlardan uzağa. Dört yandan surla çevirmişti kenti, evler kurmuş, tapınaklar yapmıştı tanrılara, tekmil toprakları dağıtmıştı. Ama o çoktan boylamıştı Hades ülkesini, düşünceleri tanrılardan gelen Alkinoos kraldı şimdi. (Od. VII, 11): Tekmil Phaiak’ları yönetirdi Alkinoos halkı sayardı onu bir tanrı gibi. Ama bu saygının asıl nedeni Arete ile evlenmiş olmasıdır. Arete erdem demek, bakın Alkinoos eşini nasıl baş tacı eder (Od. VII, 67 vd.): Alkinoos kendine karı aldı onu. Arete ‘yi öyle saydı, öyle saydı ki, hiçbir kadın böyle sayılmadı yeryüzünde, erkeğinin buyruğunda, evindeyaşayan hiçbirkadı n, hem kocası, hem çocukları saydı onu yürekten, halk da bir tanrıça gibi baktı ona, tatlı sözlerle selam verirlerdi şehre inince o, çok akıllıydı, iyi yürekliydi de ondan, yatıştırırdt bütün kavgalarını erkeklerin! Öyle bir cennettir ki Alkinoos’un ülkesi, Batı yazınında ilk “ütopya” diye tanımlayabiliriz onu. İç ve dış düzeni Odysseus’a bile parmak ısırtacak gibidir. Homeros bir mimarlık baş eseri olan bu sarayı anlatmakla bitiremez (Od. VI, 263 vd.).

Alkinoos sarayinin iç düzeni daha az parlak değildir: Şiir, oyun, yarışma Phalak’lann yaşamında büyük yer tutan uğraşlardı Ozan Demodokos’un Troya savaşından söz açması üzerinedir ki, Odysseus kimliğini açığa vur mak zorunda kalır ve serüvenlerini anlatmaya girişir (Demodokos). Ama Alkinoos’un dünya görüşü ve insanlık anlayışı sanata saygı İle de bitmez. Özgürlüğe olan eğilimi ilk ve orta çağlan çok aşan modern denebilecek bir nitelik taşır. Konukluk kurallarına uyarak Odysse-us’u hemen, kim olduğunu, nereden geldiğini sormadan benimser, istediği an gemileriyle onu yurduna göndermeye hazır olduğunu bildirir ve bu sözünü hiç gecikmeden yerine getirir. Odysseus’u öyle beğenmiştir ki, kendisine damat edinmeyi özler, ama en ufak bir baskıda bulunmaz, giderek, konuğuna kılavuzluk etmedi diye kızı Nausikaa’yı kınar (Od. VII, 299 vd.): Benim kızım ödevini tam yapmamış, konuğum, madem hizmetçilerivardıyanında, ve madem sen yalvardty dm ona ilkin, ne diye evimize getirmedi alıp seni?

Karısı Arete’ye saygısı da Homeros destanlarında görülen kadına değer vermenin daha yüksek bir aşamasını yansıtır. Kadın, adı üstünde Erdem’in kendisidir ve erkeğin başaramadığı bazı edimleri daha bir incelikle, duyarlıkla, insanseverlikle yerine getirebilir diye saymakta, sevmektedir onu. Phaiak’ların sarayında asıl onun sözü geçmektedir. Nausika-a da bunu bildiği içindir ki, Odysseus’un saraya varınca dosdoğru Arete’nin dizlerine kapanmasını salık verir ona (Od. VI, 310 vd.). Konukseverlikte de, cömertlikte de ilk işmarı veren Arete’dir, yalnız Alkinoos değil, bütün Phaiak önderleri de danışmanları da uyarlar sözüne. Yatağı o yapar, sandığı o hazırlar, rahatını o sağlar konuğun. Anasının kızı olan Nausikaa da kurtarmamış mıydı Odysseus’u ölümden? (Nausikaa). Erkeği kadınsız olarak düşünmek olanaksızdır Homeros destanlarında. Kadın erkeğin mutluluğudur. Odysseia’ya üstün uygarlık havasını veren kişiler Arete, Nausikaa, Penelope gibi insanlığın daha ince, daha duyarlı ve becerikli yönünü simgeleyen kadınlardır.

Alkyoneus: Gök ile Toprak tanrıların meydana getirdikleri devler arasında en güçlülerinden biri. Hesiodos’un Theogonia’sında adı geçmez, Makedonya’daki devler savaşına katılmış, ama onu yere sermek olanaksızmış, çünkü anası Toprağın üstüne düştükçe doğrulur, kalkarmış. Herakles bu yüzden onu sırtlanıp başka bir ülkeye götürmüş ve bir okla öldürmüş (Herakles). (2) Delphoi’li güzel bir delikanlı. Ülkeyi kana boyayan Lamia canavarına yem olmak üzere seçilmiş. Yolda rastladığı bir başka delikanlı onun yerine kurban olmayı kabul etmiş, canavarın mağarasına girmiş, onu kafasından yakalayarak yere çalmış ve ezmiş (Lamia).

Alpos: Sicilya’da yaşayan korkunç bir dev. Yolcuları pusuya düşürür, kayalaraltında ezer, sonra yermiş. Bu devi tanrı Dionysos öldürmüş: Thyrsos değneğini boynuna atınca, dev çarpılıp denize,altında Typhon devinin bulunduğu adanın yanına düşmüş.

Yorum yaz