Aşil

  Karakter

= Akhilleus – Aşil =

Akhilleus Yunan mythos’una en çok konu olmuş kişidir. Homeros’un büyük İlyada destanı aslında İlyon, yani Troya şehrinin destanı değil, Akhilleus’un destanıdır, bu kahramanın bir eylemiyle başlar, bir eylemiyle biter. Ne var ki İlyada’da anlatılan olaylar Akhilleus efsanesinin ancak çok kısa bir bölümüdür. Bu kahraman üstüne ilkçağın başından sonuna dek uydurulan efsane ve masallar o kadar çoktur ki, onları kapsayarak özetlemek için, bölüm bölüm ayırmak gerekir.

SOYU VE DOĞUŞU

Soy ağaçlarından (Tab. 21) belli olduğu gibi Akhilleus, Pele-us’la Thetis’in oğludur. Thetis, bir Nereus kızı, yani bir deniz tanrıçasıdır (Tab. 6), ama Akhilleus ana tarafından olduğu kadar baba tarafından da tanrılara ve en büyük tanrılara bağlıdır: Dedesi Aiakos, Zeus’la Aigina’nın oğludur, Aigina ise ırmak tanrı Asopos’un kızı ve Okeanos ile Tethys’in torunudur. Akhilleus’un. doğuşu üstüne anlatılan efsane şudur: Nereus kızı Thetis’e tanrılar tanrısı Zeus da, deniz tanrı Poseidon da âşıktırlar, o kadar ki Zeus onunla evlenmeyi bile düşünür, ama bir kâhin (bir anlatıma göre tanrıça Themis, bir başkasına göre Prometheus) Zeus’a haber verirler ki, Thetis’ten doğacak olan çocuk kaderin buyruğuna göre babasından daha güçlü olacaktır; bunun üzerine tanrılar Thetis’i bir ölümlü ile evlendirmekten başka çare bulamazlar ve kendisine koca olarak Phthia kralı Peleus’u seçerler. Thetis bu evlenmeyi oğlu Akhilleus için silah istemeye gittiği Hephaistos’a yana yakıla şöyle anlatır (İl. XVIII, 429 vd.):

Söyle, Hephaistos, Olympos ‘taki tanrıçalar arasında, yüreği benim gibi acılı biri var mı ? Zeus bunlar arasında bir bana verdi acıları, bunca deniz tanrıçalarından bir beni verdi ölümlü kocaya, Aiakos oğlu Peleus ‘a, katlandım bir adamın yatağına girmeye, istemeye istemeye, tiksine tiksine. Thetis ile Peleus’un düğünü Tesalya’da Pelion dağının tepesinde kutlanır, tanrıların hepsi de hazır bulunurlar. Kavga tanrıçası Eris’in düğüne çağrılmadı diye kızıp masanın üstüne bir altın elma atması üç tanrıça arasındaki güzellik yarışmasına yol açar (Paris). Uğursuz başlayan bu evlilik uğursuz gider. Gerçi Thetis’in birçok çocukları olur, ama bir ölümlü ile evlendiğine üzülen ve çocuklarını kendisi gibi ölümsüz kılmak isteyen Thetis geceleri kalkar, onları ateşin üstüne tutarmış, bundan amaç gövdelerindeki ölümlülük tohumlarını yok etmekmiş. Birçok çocuğu böylece yanarak öldükten sonra, bir gece Peleus uyanmış, bakmış ki karısı olacak deniz kızı küçük Akhilleus’u topuğundan tutmuş, aleve vermiş. Tepesi atmış, çocuğu kaptığı gibi, Thetis’i evinden kovmuş, bir ölümlüyle düşüp kalkmaktan hoşlanmayan tanrıça da denizin dibine dalmış, bir daha varmamış kocasının yanına. Peleus yedinci çocuğu olan Akhilleus’u böylece kurtarmış, ama çocuğun dudakları ve sağ ayağının aşık kemiği yanmış, Peleus hekimlikte usta olan at adam Kheiron’a vermiş Akhilleus’u, o da yanan kemiği, koşmakta üstüne olmayan bir devin iskeletinden aldığı bir kemikle değiştirmiş (Kheiron), A-khilleus da bu yüzden böyle hızlı bir koşucu olmuş. Başka bir efsaneye göre Thetis oğlunu ateş üstüne tutmamış da, Styks ırmağına batırmış, böylece gövdesini silah işlemez hale getirmiş, ama topuğundan tuttuğu için bir orasından yara alabilirmiş. Nitekim Akhilleus sonradan bu yerinden vurulup öldürülmüş.

ÇOCUKLUĞU

At adamın yanında Akhilleus büyütülür ve eğitilir. Kheiron’un ana sı da, karısı da çocuğa bakmışlar, biraz yeti şince at adam ona öğretmediğini bırakma mış: At yetiştirmesini, saz çalıp ezgi söyleme sini, güzel konuşmasını ve her şeyden önce de kargı atmakta, savaşmakta, dövüşmekte, araba sürmekte ve koşmakta kimseden geri kalmamasını, çağın yiğitlerinin hepsinden üs tün olmasını. Erdemlerin her çeşidine de alış tırmış: Acıya dayanmayı, yalan söylememeyi, ölçülü ve dayanıklı olmayı hep Kheiron’dan öğrenmiş. Akhilleus Kheiron’dan öğrendiği hekimliği ve edindiği ilaçlan Troya savaşında yaralılar üstünde kullanır. Kheiron’un yanın da Pelion dağında ne kadar kaldığı belli değil dir, İlyada’da Kheiron’dan eğitim gördüğü gerçi söylenir, ama Troya’ya kendisiyle gelen lalası Phoiniks onu nasıl büyüttüğünü şöyle anlatmaktadır (İl. XI, 485 vd.): Tanrıya benzer Akhilleus, seniben getirdim bu hale, canım gibi sevdim, yetiştirdim seni bensiz ne şölene gitmek isterdi canın, nede evde yemek yemek isterdi, oturturdum seni dizlerimin üstüne, etini keser, ağzına verir, dudaklarına uzatırdım şarabı, göğsümde gömleğimi ıslatırdm boyuna, arsızlık eder, şarabıpüskürtürdün ağzından, senin yüzünden neler çektim ben, neler.

ALIN YAZISI

Akhaların en büyük kahra manı Akhllleus’un, Troya savaşının başarı ve başarısızlık şanslarını elinde tutan o yenilnez savaşçının trajik bir yazgısı vardır, bunu kendisi de, anası Thetis de şöyle dile getirirler (İl I, 352 ve 414): “Anaml Kısacık bir ömür sürmek için doğurdunsa beni…” “Uzun değil, kısacık bir ömür verdi kader sana.” Akhilleus gerçi kaderini kendi seçebilir, Thetis İM şıkkı şöyle dile getirmişti oğluna (Il.. IX,411vd.): İki ayrı kader götürecek beni ölüme: Burada kalır, savaşırsam Troya çevresinde, tükenmez bir ün var, dönüş yok. Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına, ünüm olmasa da çokyaşayacağım, ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak. Akhilleus az yaşasa da ünlü yaşamayı seçmiş ve bunun için Troya savaşına katılmaya karar vermişti, ama anası (ya da babası) onun ölmesini önlemek için bazı düzenler kurum lardı.

Bu konuda anlatılan ve İlyada’da izine rastlanmayan efsane şöyledir: Akha öndetL ri Troya seferine gitmek üzere hazırlığa başlayınca, o zaman genç bir delikanlı olan Akhilleus sefere katılmamak İçin Yunanistan’ın karşısındaki Skyros adasına gönderilir ve orada kral Lykomedes’in sarayında konuklanır. Ne var ki Akhilleus kız kılığına girmiş ve kralın kızları arasına karışmıştır. Haremde yaşayan Akhilleus’a Pyrrha (kızı l saçlı) adı verilmiş, bir söylentiye göre de Lykomedes’in kızlarının biriyle sevişmiş ve ileride adı geçecek oğlu Neoptolemos (Pyrrhus) da ondan doğmuştu. Öte yandan Akhaların kâhini Kalkhas’ın Akhilleus sefere katılmazsa Tro-ya’nın alınamayacağını bildirmesi üzerine, Odysseus yiğidi aramaya çıkar, Skyros’a varınca kurnazca bir düzen tasarlar, gezgin satıcı kılığına girip Lykomedes’in haremine sokulur ve kızların, kadınların önünde bohçasını açıp bir sürü kumaş dokuma ve işleme serer önlerine, ama bohçanın dibinde birkaç kıymetli silah da vardır, Pyrrha kılığındakl Akhilleus bunları görünce dayanamaz, onları almaya, kullanmaya can atar, böylece kimli ğini açığa vurur. Odysseus da onu peşine takı)) Akha ordusunun toplandığı Aulls’e getirir.

TROYA SEFERİ

İlk çıkarmanın Tro-ya’nın çok güneyinde Mysia bölgesine olduğu anlatılır. Akhalar Troas’a vardıklannı sanarak hemen yağmaya koyulurlar. Mysia’ya yerleşmiş olan Herakles’in oğlu Telephos onları karşılar, aralarında savaş başlar. AkhiUe-us kargısıyla Telephos’u yaralar. Sonra da saldırganlar yanlış bölgeye çıktıklarını anlayarak denize açılırlar, ama bir fırtına onları gerisingeri Yunanistan kıyılarına atar. Bu kez Au-lis’ten değil, Argos’tan yola çıkmaya hazırlanırken, Telephos çıkagelir, Akhilleus’tan aldığı yara iyileşmiş değildir, tanrı sözcüğü bu yarayı ancak Akhilleus’un iyi edebileceğini bildirmiştir (Telephos). Akha donanması Argos’tan Aulis’e varır. Burada rüzgârların esmesini sağlamak için İphigeneia’nın kurban edilmesine karar verilir. Akhillus bilmeden bu işe alet olur, Aga-memnon kızını güya Akhilleus’a nişanlamak için getirtir Aulis’e. Akhlleus durumu anlayınca, önlemeye çalışır, ama başaramaz (Ip-higeneia). Akhilleus’un iyileştirdiği Telephos’un kılavuzluğunda gene Anadolu kıyılarına doğru yola çıkılır ve Tenedos adasında durak yapıhr. Bir efsaneye göre, Akhillus orada Agamem-non’la ilk kez kavgaya tutuşur ve Apollon’un oğlu Tenes’i öldürür (Tenes). Anası Thetis’in bildirdiği bir tanrı buyaıguna göre, Akhillus Apollon oğlunu Öldürürse Troya önünde silahla öldürülmekten kurtulamayacaktır. Troya önünde dokuz yıl kalınır. Bu sırada Akhilleus’un komşu bölgelere yaptığı çapulculuk seferleri İlyada’da ayrıntılarıyle anlatılır: Mysia’nın Thebe şehrinde Andromakhe’nin babası Eetion’u öldürüp, şehri yağma eder, Lyrnessos’tan Briseis’i, Khryse’den Khryse-is’i tutsak olarak alır, getirir, bu arada Patrok-los ile birükte Ida dağındaki Troyalı sürülere saldırır, çobanları Aineis’le kavgaya tutuşur. Bu dokuz yıl böyle geçtikten sonra, savaşın onuncu yılında Ilyada destanına konu olacak olaylar baş gösterir. İlyada’nın konusu, bilindiği gibi, Akhilleus’un öfkesi, küsüp savaştan çekilmesi ve Patrokolos’un ölümünden sonra gene savaşa dönüp Hektor’u öldürmesidir. Bu olayların birbirini nasıl izlediği İlyada maddesinde anlatılmıştır. Biz burada Akhilleus’un kişiliği ve karakteri üstünde duralım.

AKHİLLEUS’UN DRAMI

AkhiUeus, Ho-meros destanının baş kahramanı, kolların-dan, bacaklarından güç ve canlılık fışkıran, tanrıça oğlu ve tanrılara denk AkhiUeus yalnız kaba kuvveti mi simgeler? Kimsenin karşı gelemediği, düşmanlarını titreten, insafsızca kesip biçen, saldırıya geçti mi “ovada bir yıldız gibi parlayan” Akhillus yalnız üstün bir savaşçı ve üstünlüğünü bildiği için de gururlu, onurlu, inatçı ve alıngan, çetin, hırslı, zaUm ve duygusuz bir adam gibi mi gösterilir İlyada’da? Homeros yiğitlerin yiğidini gerçi bu vasıflarla donatmış, bize hem olumlu, hem olumsuz görünen bu nitelikleri en parlak ve çarpıcı renklerle belirtmiştir, çünkü sanatı ondan yanadır, ama yüreği ondan yana değil, yüreği yurdunu savunan durgun, ölçülü, erdemli kahraman insan Hektor’dan yanadır Homeros’un. Gene de, tıpkı bir romancı gibi Akhilleus’u bir insan olarak canlandırmayı amaç edinir ve akla karayı gereğince karıştırarak, eşine az rastlanır bir ustalık ve dünyanın başka hiçbir destanında görülmeyen eleştirici bir anlayışla onu hem iyi, hem kötü bir adam olarak çıkarır karşımıza. Akhillus böylece içinde karşıt eğilimlerin çarpıştığı gerçek bir insan oluverir, yaşantısı da gerçek bir dram olarak canlanır gözümüzde.

Akhilleus’un Agamemnon’a karşı öfkesinin asıl nedeni sömürüye karşı ayaklanmadır: Kendisi hiçbir çıkar gütmeden savaşır, didinir, payı başkomutan alır (İl. I, 165 vd.): Kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi, ama bölüşmede payın en okkalısı sana gider, Hem onur payımdan olayım, hem burada kalayım, ha, mal, mülk sahibi edeyim diye seni? Agamemnon özür dileyip eünden aldığı Briseis’i geri vermeye razı olunca, Akhillus dönmek istemez, erkektir, yapılan haksızlığı unutamaz. Bu kırgınlığını da şu basit, insanca sözlerle dile getirir (İl. IX, 340 vd.): BirAtreus oğulları mı sever karılarım ? Sever, korur karısını duygulu, akıllı her adam. Ben de yürekten seviyorum benimkini, kazanmışım onu ben kendi kargımla.

Agarnemnon oyun oynadı bana, aldı onur payımı, beni bir daha kandırmaya kalkmasın sakml Acı ağır basınca bir çocuk gibi ağlar dövünür Akhilleus, anasına yalvarır gelsin kurtarsın, çare bulsun, avutsun diye. Briseis götürü-lünce çağırır onu, Patroklos ölünce çağırır onu. Yırtınır canından çok sevdiği dostunu koruyamadı diye. Bin pişman olur insanın aklını başından alan öfkeye, insanları birbirine düşüren kavgaya. Ama bu kez Patroklos’un öcünü alacağım diye kudurür, ırmak başında doğradığı yüzlerce düşmanın kanından kara toprak kızıl ırmağa döner, tanrılar bile dayanamaz bu manzaranın dehşetine (İl. XXI). Aynı acımak bilmez azgınlıkla canını almaktadır yere serdiği Hektor’un, yalvarmalarına şöyle karşılık verir (İl. XXII, 345 vd.): Dizlerime sarılma, köpek, yalvarma bana anan, baban admal Gönlüm, yüreğim kışkırtıyor beni, diyor, şunun etini parçala, çiğ çiğ ye, senin bana bu yaptıklarından sonra, kimse uzaklaştırmaz başından köpekleri, getirseler bana kurtulmalığın on katını, yirmi katını, tartsalar şurada, daha çok veririz deseler, Dardanos oğlu altın koşa teraziye senin ağırlığınc a, döşeğine yatırıp ağlamayacak sana seni doğuran , köpekler, kuşlar yiyecek bütün bedenini, Ama tutmaz sözünü, bir tanrının barakasına getirdiği ihtiyar Priamos’u görünce şaşırır, yüreği dayanamaz bahtsız kralın ağlamalarına, kendi babasını hatırlar, Patroklos’a ağlar, İM düşman hıçkıra hıçkıra dövünürler karşı karşıya, sonra (İl. XXIV, 514vd.): Akhilleus oturduğu yerden birdenbire kalktı, tuttu elinden kaldırdı ihtiyarı, acımıştı aksakalına, ağarmış başına. Kanatlı sözlerle seslendi ona dedi ki: “Talihsiz adam, ne acılar çekmiş yüreğin! Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek başına, nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi? Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını senin. Demirden bir yürek varmış göğsünde,

Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin, ko uyusun bağrında acılar. Ne yapalım yasımız çok büyükse, ne çıkar yürek donduran iniltilerden! Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi dokudu : Yaşayacak insanlar acı içinde ”. Priamos’u avutmak, konuklamakla kalmaz, gider, Hektor’un ölüsünü kendi yıkar, hazırlar ve babasına verir. Genç, yiğit ve ihtiyar baba bakarlar birbirlerine doya doya, sevgiyle diyeceğim, çünkü ihtiyar, genç adamda kendi oğlunu, genç adam da ihtiyarda kendi babasını görür gibi olur. Savaş, düşmanlık, kin ve öfke yok olup gitmiştir, İM insandır karşı karşıya.

Yorum yaz