Dede Korkut

  Karakter

Anadolu’da Destânî Türk Edebiyatı ve Dede Korkut Hikâyelerinin Genel Özellikleri

XIV. asırda halk toplulukları arasında, ordularda, hudut boylarında, sazlarla şiir söyleyen halk ozanları, gün geçtikçe, çoğalıyordu. Bu asırlarda yaşanılan bol vak’alı, çok hareketli hayat ve kahramanlık hâdiseleri, söylenen şiirlerle, anlatılan hikayelerin ana vak’alarıydı. Diğer taraftan, eski ve yeni İslam ve Türk-İslam kahramanlan etrâfında manzum, mensur hikâyeler anlatılıyor; Hz. Ali, Battal Gazi, Dânişmend Gazi menkıbeleri alâka ile dinleniyordu. Tamâmiyle şifâhi edebiyat an’anesi içinde söylenen ve anlatılan bu şiirler ve hikâyeler, çok defâ, yazıya geçirilmeden, anlatanların dilinde ve hâfızasında, onlarla birlikte kalıp onlarla birlikte ebedi karanlığa gömülüyordu.

İşte aynı asırlarda halk arasında büyük alâka ile yaşayıp geliştikten ve bir bakıma, Anadolu topraklarında yerlileştikten sonra, yazıya geçirilerek edebiyâtımızda ve edebiyat târihimizde bir millî hazine değeriyle ışıldayan bir eser, Dede Korkut Kitabı’dır. Bu kitapta sıralanan Dede Korkut Hikâyeleri, bu asırlar Türk edebiyâtının her bakımdan en zengin ve değerli mirâsıdır.

Dede Korkut Hikâyeleri, XII., XIII., XIV. asırlarda Anadolu’nun doğusunda; bütün bu asırlar boyunca, buraya gelip yerleşmiş, buralarda vatan tutmuş Oğuz Türkleri arasında yaşamış, işlenmiş ve yayılmış hikâyelerdir.

Bu hikâyelerde Oğuz Türkleri’nin Gürcüler, Abazalar, Trabzon Rumları ile yaptıkları dış savaşlar anlatılır; yeni vatanda yerleşen Türk boylarının kendi iç çarpışmaları hikâye edilir. Fakat aynı hikâyeler, Oğuzların eski destanlarından kalma hâtıralarla zengindir.

O kadar ki bu hikâyelerin aslı, belki de, eski Oğuz Destanı’nın vak’alarıdır. Fakat bu vak’alar, zamanla coğrafya değiştirmiş; kahraman değiştirmiş ve yeni vatan coğrafyasının hayâtı ve hareketleriyle birleşip işlenerek Anadolu’nun yerli hikâyeleri olmuştur. Dede Korkut Kahramanları arasında, yer yer, Orta asya Oğuzlarına âid vak’aların hâtıraları ve husûsiyetleri bulunması bundandır.

Esâsen bu hikâyeler, elimizdeki yazılı şekilleriyle hikâye ve masal karakteri göstermekle berâber, daha çok, destan tesîri bırakan vasıflar taşımakta ve hikâye–roman edebiyatında “destan’dan hikâye’ye geçiş” devirlerinin en karakteristik örnekleri arasında bulunmaktadır.

Dede Korkut Kimdir?

Bu hikayelere ilim veren Dede Korkut’un kim olduğu hakkında kesin bilgimiz yoktur.

Hikâyelerde Dede Korkut, Dedem Korkut ve bâzan Dede Sultan diye isimlendirilen ve Kitab-ı Dede Korkut adlı yazma’nın önsözünde Korkut Ata denilen bu zât, şimdilik târihi olmaktan ziyâde menkıbevi bir Türk atası’dır.

Dede Korkut, Nesâimü’l-Mahabbe, Şecere-i Terakime ve Yazıcı Oğlu Selçuknamsesi’si gibi eserlerde de Korkut Ata diye isimlendirilmiştir.

Hikâyelerden anlaşılan mevkiine göre Dede Korkut, eski Türk destanlarında, meselâ Oğuz Destanı’nda gördüğümüz Uluğ Türk veyâ Irkıl Ata gibi, hükümdarlara öğüdler veren ak saçlı, ak sakallı, engin bilgili ve tecrübeli, hakim Türk ihtiyarlarından biridir ki hikâyelerde, lüzum hâsıl oldukça kerâmet gösteren bir veli mevkiindedir.

Gerçi hikâyelerin asıl kahramanı Dede Korkut değildir. Fakat hikâyeler biribirinden ayrı iken ikinci plânda görünen bu Oğuz atası, onlar biraraya geldiği zaman, anlatılan bütün vak’alarda vazifesi olan en mühim bir şahsiyet derecesine yükselir.

O, halkın, türlü sıkıntılarını danıştığı bir hakim, Oğuz’un zorlu düşmanlarını zebûn edecek kolaylıklar bulup, bu yolda kerâmetler gösteren bir veli, velhâsıl Oğuz’un tamam bilicisi’dir.

Oğuz kavimlerini tehdid eden çeşitli düşmanları zararsız hallere koymaktan başlayarak, bir isim alabilecek yararlıklar gösteren Türk çocuklarına ad verme işlerine kadar çeşitli vazifeler gören Dede Korkut, her hikâye sonunda yâd edilir: Oğuz boyları ve Oğuz beyleri için onun gelip duâ ettiği söylenir; gördüğü mânevi vazife belirtilir.

Hattâ bâzı hikâyeler bizzat onun tarafından anlatılıyormuş gibi gösterilir: Onun, eski Oğuz menkıbelerini anlatarak; Oğuz boylan için destâni hikâyeler tertipleyerek; çevresindeki insanlara târihten ders alıp, vak’alardaki mânâya ve mânevi hikmetlere varma zevki aşılayan bir hakim olduğu belirtilir. Bu ifâdeler, Dede Korkut’u elindeki kolca kopuzu seslendirerek kahramanlık destanları söyleyen, eski bir Türk ozanı gibi hayâl etmemizi de sağlar.

Oğuz Destanı miraslarıyla, yeni destan vakıalarını İslâm inanışlarıyla birleştiren bu hikâyelerde koyu müslüman bir Oğuz atası gibi gösterilen Dede Korkut’un târihi bir sîmâ olup olmadığı hakkında kesin bilgimiz yoktur. Ancak onun Batı Göktürkleri zamânında yaşamış, mânevi rütbesi üstün bir şahsiyet olabileceği, bir ihtimâl olarak düşünülmüştür.

Her halde elimizdeki hikâyelerde adı ‘ çok sık geçen; o kadar ki bu hikâye kitabına kendi adını koyduran; şöhreti, yalnız Doğu Anadolu’da değil, Orta-asya Türk illerinde de asırlarca yaşayan ve bâzı mukaddes mezarların onun mezarı olduğuna dâir bir inanış uyandıran bu Türk velisinin, târihî-menkıbevi bir Türk hakimi veyâ bir Türk ozanı hattâ şâmanı olması çok mümkün ve muhtemeldir.

Bu bilgin ve hakim Türk büyüğünün Göktürk kitâbelerini yazan Yollug Tigin gibi edîb bir ata (hoca) olması ve devrinin devlet büyüklerine akıl hocalığı yapması aynı derecede muhtemeldir. Tabib Reşîdüddin’in yazdığı Câmiü’t- Tevârih adlı kitapta, Dede Korkut’un dört büyük Türk hükümdarına müşâvirlik yapmış bir millet büyüğü olarak gösterilmesi bu bakımdan çok mânâlıdır.

Yorum yaz