Maori Mitolojisi

  Mitoloji

Maoriler, Yeni Zelanda’ya (o zaman Aotearoa olarak bilinen) Polinezya’dan ilk defa M.S. 13. yüzyılda geldiler. Yeni Zelanda’daki Maori gelenekleri Aborjin Avustralyası’ndan tamamen farklıdır ve kitabın bu bölümünde ele alınmalarının sebebi coğrafi yakınlıklarıdır.

Maori geleneğinde geniş birçok tanrılı kabile yelpazesi vardır ve bu kabilelerin mitleri doğayla iç içedir. Maoriler’in ataları, Pasifik’i boydan boya dolaşarak Hawaii ve Fiji gibi ücra adalara dahi yerleşen Polinezya, Mikronezya ve Melanezyalılarla aynı soydan gelir. Bu eski göçebe geçmişleri Maorilerin denize saygıyla karışık bir hayranlık beslemelerini sağlamıştır ve onlara ait çoğu mitin seyahat, kayıp ve ayrılık gibi temaları olmasını da açıklar.

Ranginui ve Papatuanuku (Gök Baba ve Toprak Ana)

Maori mitolojisine göre Gök Baba Ranginui (Rangi olarak kısaltılır) ve Toprak Ana Papatuanuku (Papa olarak kısaltılır) dünyevi her şeyin atalarıdır. En başta hiçbir şey yoktur (tüm mitlerdeki ortak bir tema) ve bu karanlığın içinde Rangi ve Papa birbirlerine sarılıp milyonlarca yıl uzanırlar. Aralarındaki bağın meyveleri, tamamı erkek olan evlatlarıdır. Bu çocuklar, anne ile babaları arasına sıkışmış, onları çevreleyen karanlık dışında hiçbir şey olmadan yaşamak zorundadır.

Bu oğlanlar büyüdükçe, hazin kaderleri onları gitgide daha da öfkelendirmeye başlar ve anne ile babalarını nasıl ayıracaklarını tartışmaya koyulurlar. Savaş tanrısı ve kardeşlerin içinde en kavgacı olan Tumatauenga, anne ile babalarını öldürmek ister fakat neyse ki kardeşler orman tanrısı Tane-mahuta’ııın, anne ile babayı zorla ayırma planında karar kılarlar.

Her biri Rangi ve Papa’yı ayırmayı denerler fakat çabaları fayda etmez. İş yine Tane-mahuta’ya düşer. Tane-mahuta, muazzam kudretiyle göğü yerden ayırarak dünyaya ilk ışık huzmesini ve şafağı getirir. Bu ayrılıkla yıkılan Rangi gözyaşlarını kederli yağmur damlaları olarak yeryüzüne yağdırır, nehirleri ve gölleri oluşturur. Anne ile babanın ayrılığında kardeşlerin her biri ayrı bir görev edinir. Her şeyin olduğu gibi sürmesini istemiş olan rüzgar tanrısı Tavohirimatea gökyüzünde teselli bulup kardeşi Tane-mahuta nın ağaçlarını fırtınalı gücüyle sarsar. Deniz tanrısı Tangaroa, Taıvhirimatea nın öfkesinden kaçıp okyanuslara sığınır.

Çiftin ayrılığının yası bugün bile hissedilebilir: Rangi üzgün üzgün ağlamaya devam eder, yeryüzüne yağmurlar yağdırır. Ayrıldığı karısı Papa ise yer sarsıntılarıyla toprağı yarmaya, böylece aralarındaki mesafeyi ortadan kaldırmaya çalışır. Fakat ikisi de sonsuza kadar ayrı kalırlar.

Tangaroa (Deniz Tanrısı)

Tangaroa’nın denize kaçışı, özellikle de ailesi arasında kargaşa yaratır. Tangaroa nın oğlu ve sürüngenlerin, köpekbalıklarının, kertenkele ve vatozların atası olan Punga, babasının ardından denize gider. Punga’mn iki oğlundan sadece biri, balıkların atası Ikatere, babasının izinden denizin derinliklerine dalar. Punga nın diğer oğlu ve sürüngenlerin atası olan Tu-te-wehiwehi, kendini kuru topraklara bağlanmış halde bulur ve ormanlara sığınır. Bu nedenle deniz Tane-mahuta’yla zıtlaşmaya ve kendi soyundan gelenlerle buluşabilmek için toprağı aşındırmaya devam eder.

Tumatauenga (Savaş Tanrısı)

Tumatauenga, Rangi ve Papanın evlatları arasında en kavgacı olandır. Annesiyle babasını ayırmak ve dünyayı ışığa kavuşturmak için onları öldürmek ister. Kardeşi Tane-mahuta’nın daha akla yatkın planı kabul edilse de Tumatauenga nın kavgacı konuşmaları son bulmaz.

Kardeşlerinin davranışlarına karşılık Tumatauenga, kuşları (kardeşi Tane-mahuta nın çocukları) yakalamak için kapanlar; balıkları (kardeşi Tangaroa’nm çocukları) yakalamak için ağlar; ekinleri (kardeşi tarım tanrısı .Kongo’nun meyveleri) biçecek aletler yaratır. Bu sayede Maoriler rahatlıkla -her ne kadar bu hayvanlar tanrıların çocukları da olsa- et, balık ve sebze yiyebilirler. Tumatauenga’mn kendisine boyun eğdiremediği tek kardeşi rüzgar tanrısı Taıvhirimatea’dır. Tawhirimatea, kötü havalarla huysuzluğunu göstermeye bugüne kadar devam etmiştir.

Tumatauenga çok itibarlı ve önemli bir tanrıdır, çünkü insanların ekin ekip balık yiyerek toprak ve denizden yararlanabilmesine imkan sağlamıştır.

Maui-Tikitiki (Yarı Tanrı)

Rangi, Papa ve onların nevi şahıslarına münhasır evlatlarından kuşaklar sonra, pek çok kahramanlığı anlatılan Maui adında bir Yarı Tanrı dünyaya gelir. Bu Yarı Tanrı, henüz küçük bir çocukken ağabeylerinin kanoyla balık avlamaya gidip sepet dolusu balıkla dönmelerini kıskançlıkla izler. Her gün onlarla gitmek için yalvarsa da reddedilir, yaşının küçüklüğü ve boyu alay konusu olur. Maui bu alaylara pabuç bırakmamak için oturup (karakia adında) geleneksel bir Maori büyüsünü kullanarak oltasına olağanüstü bir kuvvet bahşedilmesi için gizlice dua etmeye koyulur.

Birgün Maui, ağabeyleri denize açılmadan önce kanoya gizlenir. Kıyıdan iyice uzaklaştıklarında ortaya çıkıp onları şaşırtır ve o yanlarındayken her,zamankinden daha fazla balık tutacaklarına söz verir. Ağabeyleri oltalarını *deııize atınca karakia sim tekrar eder ve küçük kano kısa sürede balıkla dolar. Sonra sıra Maui’ye gelir. Ninesinin çene kemiğinden yapılmış sihirli çengelde yem olarak kendi kanını kullanır ve dualar okuyarak oltayı Tangaroa nın dünyasının derinliklerine fırlatır. Olta ipi gerildiğinde, Maui’nin gerçekten büyük bir av yakaladığı belli olur. Güçlü balık kanolarını bir o tarafa bir bu tarafa sürüklemekte, Maui’nm ağabeyleri ipi kesmesi için ona yalvarmaktadır. Fakat Maui oltasına sıkıca yapışır ve ancak “devasa bir balık“ olarak tanımlanabilecek avını çeker.

Ağabeyleri balığın başında beklerken, Maui Hawaiki’deki halkına gidip (Maori halkının mitsel vatanı, Hawaii ile aynı kelime kökünden gelmektedir) balığı eve taşımak için yardım ister. Fakat kanoya geri döndüklerinde Maui ve yardıma gelenler açgözlü ağabeylerin balığı doğrayıp bazı parçalarını kendilerine ayırdıklarını görürler. Neyse ki balık öyle büyüktür ki Hawaiki’deki tüm insanlar ve hayvanlar içine sığabilirler. Büyük balık, Aotearoa’mn Kuzey Adası (Yeni Zelanda) olur, dağlar ve vadiler de ağabeylerin balığı açgözlülükten parçaladıklarının kanıtıdır. Maui’nin kanosu ise ülkenin Güney Adası olur ve buraya insanlar yerleşir. Bugün bile Maoriler Yeni Zelanda’nın Kuzey Adası için Te Ika-a-Maui (‘M aui’nin balığı’) ve Güney Adası için Te Waka-a-Maui (‘Maui’nin kanosu’) adını kullanır.

Hine-Nui- Te-Po (Ölüm Tanrıçası)

Hine-nui-te-po, Tane-mahuta’ nın (orman tanrısı olan) kızıdır fakat tanrı onu karısı olarak da alır. Tane-mahuta nın babası olduğunu öğrendiğinde Hine-nui-te-po utanç içinde yeraltına kaçar ve oranın hükümdarı olur. Maui, Güneş’in rotasını yavaşlatarak ışığın bütün gün sürmesini sağlamak gibi birçok başarısına rağmen, vaftiz gününde babası onu lanetlediği için er geç öleceğinin bilinciyle yaşamaktadır. Böyle saçmalıkların gözünü korkutmasına izin vermeyerek Hine-nui-te-po yu ziyaret edip, kendisine ölümsüzlük bahşetmesi için onu kandırmaya karar verir.

Maui, bu ziyaretin öncesinde, kendisine eşlik etmek üzere farklı kuşlardan bir sürü oluşturur. Daha sonra, batı yönünde ufukta kızıl bir parıltı olarak seçilebilen tanrıçayı görmek için yollara düşer. Etkileyici bir varlık olan Hine-nui-te-po’nun saçları yosuna, ağzı bir baralcüda balığına benzemektedir, kırmızı parlak taşlardan gözleri vardır. Maui ve ona eşlik eden kuşlar onu bulduklarında tanrıça uyuklar vaziyettedir, bacakları birbirinden ayrıktır ve bacaklarının arasından keskin volkanik cam ve kaya parçaları seçilebilmektedir. Burası, yeraltı dünyasının girişidir.

Maui giysilerini nazikçe çıkarır, incelikli balık pulu desenli Maori dövmeleri ortaya çıkar ve Hine-nui-tepo’nun bacaklarının arasından tüm bedeniyle girer. Arkadaşlarına tanrıçanın ağzından çıkana kadar çıt çıkarmamalarını söylemiş olmasına rağmen bu manzara kuşlardan birine fazlasıyla gülünç gelir ve küçük kuş kahkahalı bir cıvıltı koyverir. Hine-tui-te-po uyanır ve Mani’yi jilet keskinliğindeki vajinasıyla ikiye ayırır; Maui, yaşayanlar arasında ilk ölen olur. Maui’nin yaptıkları yüzünden tüm Maoriler Ölümü tecrübe etmelidir.

Yorum yaz